Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kafe Kültürü

Hangi şehirde yaşadığınızı bilmiyorum ama en azından hayatınızın bir saatini Entel kafede geçirdiğinize eminim. Hatta Entel kafenin doğrudan veya dolaylı olarak size birçok şeyi öğrettiğini söyleyebilirim.”Hadi oradan!” Diyeceksiniz biliyorum, belki fikriniz değişir diye bir örnek vereyim: Mesela gülmenin öğrenilemeyecek bir şey  olduğunu Entel kafenin garsonları öğretti bize ve en iyi arkadaşlarımızı orada daha iyi tanıyıp, mekanların insanları nasıl değiştirdiğine şahit olduk. Bu deneyimler sonunda hepimiz hayat hakkında bir şeyler öğrendik ve bunlar cidden önemliydi. Yapmacıklığın, kibarlık zannedildiği bir yerde insan ister istemez kavramlar üzerine düşünmeye başlıyor. İyiyi, kötüyü, olması ve olmaması gereken şeyleri… Soyut kavramlar üzerine kafa yoran çoğu insan bir süre sonra normal olan ama olması gereken gibi olmayan şeylere çok takılıyor. Örneğin bir kafede otururken hemen yan masanızda oturan insanların konuşmaları sizi ilgilendirmemesine rağmen kulak misafiri oluyorsun

Sıkıntı

Akşam… Tanrı’nın bir günü daha bitiyor. Odamda uzaktan gelen boğuk köpek sesleri dışında ilgimi çeken hiçbir şey yok. Zaman geçirmek için havlayan köpekleri saymaya çalışıyorum; bir,iki… Zaman geçmiyor. ”Yok mu şu illeti öldürmenin bir yolu?” Sigara? Son kalanı öğle yemeğinden sonra içtim.”Küllükte kalan yarım bir sigara var mıdır acaba?”(Ümitlenme kuzum,sen sigaranı yarım bırakmazsın.) Böyle anlarda sigarasızlık kanserden beter, kanserden sıkılmazsın en azından. Sıkılmak demişken, şu saati göz önünden kaldırmalı. İnsanın canını en çok zaman sıkıyor. Saatin kaç olduğunu bilmeyeyim daha iyi. Hem bilsem ne olacak, bir işim mi var? Yahut beni bir bekleyen? ”Yaşlandın artık koca Tevfik, zamanla işin kalmadı senin.” Ama yine de içimde gençlikten kalan bir kıpırtı var. Anılar mıdır nedir? Bir tuhaf hissettiriyor beni. Gençliğim… Ne kıyak bir adamdım ben eskiden. Saçlarım vardı, beyaz, nazik ellerin okşadığı altın sarısı saçlarım. Ya burnum, kulaklarım, dişlerim… Zaman çaldı hepsini yerine

Sanat Seviyoruz Biz Ya!

Sanat görgüsüzlüğü diye bir şey var bu memlekette bilmem fark ettiniz mi? İnsanlar artık anlamak yeni ufuklar edinmek  için değil de okudum demek için okuyor. Güzelim kitaplar, derin felsefi konular  tahta masalı çakma entel kafelerde üreme içgüdüsüne malzeme olup gidiyor. Kafka bu yapmacıklıktan en çok nasibini alan yazar...Neden mi? Cevabı basit: Yoldan geçen bir kaç kişiyi durdurup, en beğendiği yazarları sorun. Muhtemelen size şöyle cevap vereceklerdir. ''Elif Şafak,ııııı Kötü Çocuk kitabının yazarı ve Kafka'' Kafka bu manzarayı görseydi sanırım yazılarını arkadaşlarına vermeden kendi imha ederdi. Bırakın yapmacıklığı da usta yazarlarları mezarında ters döndürmeyin. Okumuyorsanız okumuyorum deyin. Çok zor değil deneyin, sıkıldığınız muhabbetlerden kurtulduğunuzu göreceksiniz. Yurdum enteli kitaplarla yetinir mi tabii ki de yetinmez. Sanatın diğer kollarına da el atar. Ama bu insanları sokaklarda pek göremezsiniz. Fakat üzülmeyin ben adreslerini biliyorum: '